Hiç şüphe yoktur ki şayet ekonomik olarak kalkınmak istiyorsanız yenilikçi buluş, bilgi ve teknoloji üreteceksiniz ki bu size rekabet üstünlüğü tanısın. Yoksa başkalarının ürettiğinin esiri kullanıcısı olmaya, sömürülmeye mahkûm olursunuz.
Ne kadar da önemli değil mi bilim ve teknoloji?
Zira ancak bilimsel ve teknolojik gelişmelere imza atan bu gelişmeleri etkin kullanıma dönüştüren kısaca teknoloji üreten ülkeler kendi geleceklerini kendileri tayin edebilirler değil mi?
Bilim ve Teknoloji ülkelerin yaşamında su gibi hava gibidir. Onların sayesinde yaşarsınız. Onlar yoksa “var ama yoksunuzdur.”
İşte şimdi sizlere toplumumuzun yaşam kalitesinin artmasına ve ülkemizin sürdürülebilir gelişmesine hizmet eden, bilim ve teknoloji alanlarında yenilikçi, yönlendirici, katılımcı, paylaşımcı; “Çığır açıcı bilimsel atılımlarla Türkiye’nin milli teknoloji hamlesine ve dönüşümüne liderlik edecek öncü kurum olmak” vizyonunu benimseyen;
Akademik ve endüstriyel araştırma geliştirme çalışmalarını ve yenilikleri destekleyen, ulusal öncelikler doğrultusunda Araştırma-Teknoloji-Geliştirme çalışması yürüten Ar-Ge enstitülerini işletme işlevlerinin yanı sıra, ülkemizin Bilim ve Teknoloji politikalarını belirleyen ve toplumun her kesiminde bu farkındalığı artırmak üzere kitaplar ve dergiler yayınlayan;
Bilim insanlarının yurt içi ve yurt dışı akademik faaliyetlerini burs ve ödüller ile destekleyen, özendiren, üniversitelerimizin, kamu kurumlarımızın ve sanayimizin projelerini fonlayarak, ülkemizin rekabet gücünün artırılmasını hedefleyen;
“Ülkemizin ve insanlığın güvenlik, sağlık, refah, huzur ve sosyal gelişimi için; ulusal bilim, teknoloji ve yenilik ekosistemini desteklemeyi; bilim tabanlı teknoloji ile katma değeri yüksek ürün ve hizmetler geliştirmeyi; bu amaçlara yönelik nitelikli bilgi üretimi ve nitelikli insan kaynağı geliştirilmesini sağlamayı” misyon edinmiş yarım yüzyılı devirmiş bir kurum olan TÜBİTAK’tan bahsediyoruz.
Bildiğiniz üzere insan yararına ülke yararına dünya yararına yapılacak işler hepsi bir sistemli araştırma ve geliştirme faaliyetiyle mümkündür. Yüksek teknolojiye erişmiş olarak her alanda yenilikçi çözümler, sürdürülebilir bir gelecek, verimli enerji, gıda güvenliğini garantiye almış bir ülke, hepsi çok değerli değil mi?
Tabi en önemli güçte kuşkusuz nitelikli insan kaynağıdır. 8 Enstitü ve 1000’ e yakın insan kaynağı ile dev bir organizasyon TÜBİTAK.
Ülkemizin bilimsel ve teknolojik gelişim yolculuğunda en kıymetli kilometre taşlarındandır.
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu veya kısaca TÜBİTAK.
İşte şimdi hep birlikte bakalım TÜBİTAK ve TÜBİTAK MAM nasıl doğdu?
20.yüzyıl ortalarında bilginin teknolojiye dönüştürülmesinin ve sanayileşmenin artan önemine paralel olarak, araştırma müesseselerinin önemi de hızla artmıştır. Yeni icatlar ve sınai kalkınmanın hızlandırılması temel bilimlerle uygulamalı bilimlerin yakın iş birliği içinde olması gerekliliği artık araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin bir organizasyon dahilinde olma zorunluluğunu getirmiştir.
O tarihlerde ülkemizde kapsamlı ve organize bir araştırma müessesi yoktu. Çok az sayıda üniversite ve bazı bakanlıklara bağlı müesseseler ve sağlık alanında araştırma yapan bazı enstitüler mevcuttu.
Bu alanda öncü kuruluş faaliyete geçecek olan TÜBİTAK olacaktı. Elbette TÜBİTAK kuruluşu fikri bir anda ortaya çıkmış değildir.
Kuruluşundan önceki on yılda gösterilen çabalar bu doğrultuda kaleme alınan raporlar önemli olmuştur, katkı yapmıştır.
Bu çalışmalar kapsamında 1954 yılında Bakanlıklar ile Sümerbank, Etibank, MKE, kuruluşlarının temsilcilerinden oluşturulan komisyonda ülkemizde bilimsel araştırma konseyi kurulması gerekliliği üzerinde durulmuş gayet kapsamlı rapor hazırlanmış ama neticeye ulaştırılamamıştı.
Bu konuda Başvekalet matbaasında bastırılan 1955 tarihli rapor gayet iyi bir çalışma yapıldığını bize gösteriyor. Bu raporda bu tarz ilmi ve teknik araştırma teşkilatına sahip 30 ülkedeki ilmi ve teknik araştırma konseylerin kuruluş ve işleyiş biçimlerinin ayrıntılı bilgileri verilmektedir. Ve ülkemizde kurulması için de geniş bir fikir zemini ortaya koymuştur. Oldukça teşvik edici bir nitelik arz etmektedir.
Bu hususta diğer önemli bir gelişme de 1960’lı yılların başında yaşanmış olup MEB’in oluru ile UNESCO Türkiye Milli Komisyonu uhdesinde teşekkül ettirilecek bir komite tarafından Türkiye de bir araştırma konseyi kurulmasına ilişkin bir rapor hazırlanmasına karar verilmiştir.
Bu karar doğrultusunda hazırlanmaya başlanarak 1961 yılında tamamlanan “Türkiye’de Bir Bilimsel ve Teknik Araştırma Konseyi Kurulması Hakkında Rapor” başlıklı bu çalışmada ülkemizde 1961 yılı itibariyle mevcut bulunan bilimsel ve teknik araştırma kuruluşları; Üniversiteler, Bakanlıklara ait araştırma müesseseleri ve Hususi araştırma müesseseleri şeklinde 3 ana başlıkta tasniflenmiştir.
1.Üniversiteler:
İstanbul Üniversitesi, İTÜ, Ankara Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi, Orta Şark Teknik Üniversitesi
2- Bakanlıklara ait araştırma müesseseleri
Başbakanlık, Tarım Bakanlığı, Sanayi bakanlığı, Nafia Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, sağlık Bakanlığı, MEB, MSB, Tekel Bakanlığı
3.Hususi Araştırma müesseseleri
Naile Sağlam Verem Araştırma Enstitüsü (İstanbul), Ziya Gün Trahom Enstitüsü (İstanbul), Kanser Araştırma Enstitüsü (Ankara)
Bu rapor müspet ve tabii ilimler alanında araştırmaları kapsıyor ve ülkemizin araştırma faaliyetlerinin mevcut durumu hakkında aşağıdaki tespitlere yer vererek, bilimsel ve teknik araştırma konseyi ile sanayi, ziraat ve hayvancılık gibi sahalarda çalışmalar yürütecek devlet destekli araştırma müesseslerinin kurulmasının önem ve aciliyetine dikkat çekiyor.
Rapordaki tespitler:
· Mevcut ve muhtelif teşekküllere bağlı araştırma müessesleri ihtiyacı karşılayacak durumda değildir.
· Bu müessesler arası gerekli iş birliği ve faaliyetler arası koordinasyon kurulamamıştır.
· Yeterli sayıda araştırmacı mevcut değildir ve bunların yetişmeleri sistemli şekilde düzenlenmemiştir.
· Türkiye de genel bir bilimsel ve teknik dokümantasyon merkezi kurulamamıştır.
TÜBİTAK MAM’ ın kurucusu Prof. Dr. Mehmet Nimet Özdaş’ın hatıralarından okuyup öğrendiğimiz üzere; BM, NATO ve bazı uluslararası vakıflardan “bu kabil araştırma merkezlerinin gelişmekte olan ülkelerde çalışamayacağı ve bundan vazgeçmeleri gerektiği” hususunda kendilerine ısrarla telkinlerin geldiğinden bahsetmektedir.
Bu da çok doğaldır. Zira sizin atacağınız her adım rakip ülkelerin alanını daraltmaktadır. Prangalarınızı kırmanıza onlara mahkumiyetinizi azaltmaktadır.
Bizim ülke olarak daha yeni adım atmaya çalıştığımız 1960’lı yıllarda Almanya’da 809 Hollanda’da 40’ın üzerinde araştırma merkezi bulunmaktadır. Bu rakamlar bizim o günlerdeki durumumuzu herhalde net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Ülkemizde sarf edilen ve netice alınamayan çabalar sonrası geniş kapsamlı ve merkezi nitelikte ilk bilimsel ve teknolojik araştırma müessesesi kurulmasına yönelik olarak Meclis nezdinde etkili ilk girişim 21.04.1962 de Cumhuriyet Senatosu tabii üyesi Sami Küçük ve 12 arkadaşı tarafından Cumhuriyet Senatosu Başkanlığı’na sunulan “Türkiye İlmi ve Teknik Araştırma Konseyi” kurulması yönündeki kanun teklifi olmuştur. Daha sonra hükümet tasarısına dönüştürülerek Meclise getirilecek olan bu kanun teklifi 17 Temmuz 1963 tarihli 278 Sayılı Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunun da temelini oluşturmuştur.
Ve nihayet bu çabalar 1963 yılında başarıya ulaşmış ve AR-GE yapılanmasının merkezi ve geniş kapsamlı ilk organize kuruluşu TÜBİTAK kurulmuştur.
Yine TÜBİTAK tarafından bir araştırma enstitüsü kurulmasının yasal zemini de 279 sayılı TÜBİTAK kanununun Kurumun görevlerini tanımlayan 2.maddesindeki şu ifadelerdedir.
a) Müspet bilimlerde temel ve uygulamalı araştırmalar yapmak, yaptırmak, teşvik etmek ve bu alanda çalışma maksadıyla enstitüler kurmak.
1960’lı yıllar Türkiye sanayisi uluslararası rekabete kapalı, önemli ölçüde küçük ve orta ölçekli ve geri teknoloji ile donatılmış tesislerden ibaret bir yapıyla çalışıyordu. Üretim süreçlerinde ihtiyaç duyulan Ar-Ge Ürünleri (Sınai Haklar) yurt dışından satın alınıyor ve zayıf rekabet ve dışa kapalı piyasa koşulları sayesinde bu maliyetler kolayca fiyatlara aktarılabiliyordu. Türk sanayisi modern yöntemlerden faydalanmıyor kısa vadeli piyasa şartları doğrultusunda gelişiyordu. Uzun vadeli ve sürdürülebilir sınai gelişmenin temel unsuru olan araştırma ve geliştirme faaliyetlerine bu koşullar altında ihtiyaç duyulmuyordu. Bazı sanayi kollarında veya kuruluşlarında buna ihtiyaç olsa da bu müesseseler araştırma personeli ve araştırmaya tahsis edilecek kaynak bakımından yetersizdiler. İşte bu nedenle o yıllarda organize araştırma geliştirme faaliyetleri Türkiye’nin sınai kalkınma hedefleri açısından önemli bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmaktaydı.
1950’li yıllarda başlayan çabaların olgunlaşmasıyla Türkiye de kapsamlı ve merkezi nitelikli bir bilimsel ve teknolojik araştırma müessesesi kurulması ancak 1963 yılında gerçekleşebilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin planlı ekonomi dönemine geçişiyle birlikte, 24 Temmuz 1963 tarih ve 11462 sayılı Resmî Gazete’ de yayınlanarak yürürlüğe giren, 17 Temmuz 1963 tarihli 278 Sayılı Kanun ile Cemal Gürsel tarafından hükûmete danışmanlık yapılması ve milli bilim politikasına rehberlik edilmesi amaçlarıyla kurulduğunda “Türkiye Bilim Teknik ve Araştırma Kurumu” diye bilinirken, sonradan adı “Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu” olarak değiştirilmiş ve uzun süre bu adla anılmıştır.
Ve 1964
1964 yılı Enstitü açısından son derece önemli gelişmelerin yaşandığı bir yıldı. Kuruluş kanunun da bir gereği olarak TÜBİTAK bünyesinde bir araştırma enstitüsü kurulması hususu bu yıl gündeme gelmiştir. TÜBİTAK Bilim Kurulunun 26.12.1964 tarih 14 sayılı toplantısında alınan kararın 4.maddesi aynı zamanda enstitünün teşkili yolunda çabaların resmiyet kazandığı önemli bir aşamadır.
Alınan bu kararda enstitü kurulmasının TÜBİTAK’ın gelişmesine de katkı sağlayacağı ve daha verimli hale geleceği ifade edilmekte, yurtdışına yerleşen ve akademik faaliyetlerini farklı ülkelerde sürdüren bilim adamlarımızın bu vesileyle Türkiye ye dönüşüne imkân sağlanacağı, araştırma faaliyetlerinin tam mesai yapan profesyonel araştırmacılarla ve iyi teçhiz edilmiş bir enstitü ile hızlanacağı ve daha verimli hale geleceği ifade edilmiştir. Ve kurulacak enstitünün kapsam ve niteliğinin doğru belirlenebilmesi için de bu konuda iyi bir hazırlık yapılması gerektiğine dikkat çekilmiştir. Bu doğrultuda Bilim Kurulu tarafından ilk aşamada enstitü kurulma sürecini etüt etmek üzere Prof. Dr. Atıf Şengün, Prof. Dr. Feza Güney ve Prof. Dr. Mehmet Nimet Özdaş’ tan oluşan bir komisyon oluşturulması kararlaştırılmıştır.
Enstitünün kurucu komite başkanı ve ilk müdürü olarak görev yapacak olan İTÜ makine fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Nimet Özdaş 1964 haziran ayında TÜBİTAK genel Sekreterliğine atanmıştır.
1965 yılındayız.
Türkiye de endüstriyel araştırmaların mevcut durumu hakkında rapor hazırlamak üzere Mehmet Nimet Özdaş tarafından 1965 yılı şubat ayında TÜBİTAK Mühendislik Araştırma Grubu sekreteri Y. Müh. Turhan İskit görevlendirilmiş, İskit 13 kurum ve kuruluşun yetkilileriyle yaptığı görüşmeler neticesinde bir rapor hazırlamıştır. Rapor sonuçları açısından acilen bir araştırma enstitüsü kurulması gerekliliğini desteklemektedir. Bunun üzerine 29 Mart 1965 tarihli ilk danışma kurulu toplantısı için hazırlanan faaliyet raporunda TÜBİTAK bünyesinde bir araştırma enstitüsü kurulması yeniden gündeme getirilmiş Danışma Kurulu da bu fikri kuvvetle desteklemiştir.
TÜBİTAK’ın 1965 yılı ortalarından itibaren burs programları, araştırma projelerini destekleme ve güdümlü projeler yürütme çalışmaları hız kazandıktan sonra enstitü kurulma fikri kuvvetli bir şekil almıştır.
Özdaş bu hususu Bilim Kurulunun dikkatine sunmuş o da büyük destek görmüştür. Ve toplantıda alınan kararla bu konuda hazırlık yapmak ve rapor hazırlamak üzere TÜBİTAK Genel Sekreteri Mehmet Nimet Özdaş, Halim Doğrusöz ve Refet Erim’den oluşan komisyon çalışmaya başlamıştır.
O tarihlerde Kuruma Prof. Dr. Erdal İnönü de Bilim Kurulu üyesi olarak hizmet vermekte idi. TÜBİTAK Bilim kurulu ve kurulun kararı doğrultusunda genel sekreterliğin görevlendirdiği komisyon gelişmekte olan bir ülkede araştırma merkezi kurma işini başlı başına bir araştırma konusu olarak ele almış hazırlık çalışmalarına büyük önem vermiştir. Zira o günkü imkân bilgi ve tecrübe tüm ülkeye hitap edecek bir endüstriyel araştırma merkezinin derhal kurulması için yeterli değildir ve bu nedenle konu derinlikli olarak tetkiki kararlaştırılmıştır.
Bu kapsamda Enstitü faaliyet alanı ve hedefleri, fiziki boyutları, iç yapı düzenleri, teçhizat, beyin gücü ve ihtiyaçların, kuruluş ve gelişme etapları takviminin ve finansman ihtiyaçlarının tespit edilebilmesi için yerli ve yabancı uzmanlar tarafından 1966 yılından başlayarak 1973 yılına kadar çeşitli disiplinleri kapsayan 22 rapor hazırlanmıştır. Tek uzman görüşüyle yetinilmemiş her defasında çeşitli alternatiflere yer verilerek tüm kararlar istişare ile alınmıştır.
1965 14 Temmuz-24 sayılı toplantıda Enstitü için İstanbul ve Ankara da yer aranması, Bilim Kurulunun inisiyatifi ele alması, böylelikle araştırma gruplarının her birinin enstitüler bakımından kurumu farklı istikametlere sürükleyebileceği; biri temel bilimlerde ikincisi uygulamalı bilimlerde olmak üzere 2 seksiyonun bir enstitü teşkil edecek şekilde kurulması değerlendirilmiştir.
1966
Araştırma enstitüsü raporu 1966 yılı başlarında TÜBİTAK Bilim Kurulunun tetkikine sunuldu. Bilim Kurulu da 28 Şubat- 1 Mart 1966 tarihli 35 sayılı toplantısında enstitü kuruşu için somut ve önemli kararlar almıştır.
· Ankara veya İstanbul şehirlerinden birinde kesin olarak yer temini,
· Raporun Türkçe ve İngilizce nihai metninin hazırlanması,
· Raporun gerekli makamlara, bu arada DPT ve dış yardım için Ford Vakfı, BM Teknik Yardımı gibi yerlere sunulması,
· 2 milyon USD olarak tespit edilmiş bulunan teçhizat tespiti ile ilgili çalışmalar için yabancı uzman teminine çalışılması,
· Enstitü direktörü atanması ve enstitüde yer alacak ünitelerin kurulması.
Enstitü kurulma yeri seçimi
Evet daha başlangıçta 1966 yılında Enstitü yeri Ankara veya İstanbul olması kararlaştırılmıştı. Prof. Dr. Erdal İnönü ve Prof. Dr. M. Nimet Özdaş’ın önerisiyle enstitüsün İstanbul civarında bir yerde kurulması hususu ilke olarak kabul edilmişti.
İstanbul boğazında Hidiv Kasrı, Çekmece Nükleer Araştırma Merkezi arazisi, Sakarya Pamukova’da metruk havaalanı arazisi gündeme gelse de uygun görülmemiştir. ODTÜ Kampüsü, Bursa Sanayi Bölgesi ve Eskişehir de yer alan büyük bir arazide kuruluş yeri seçenekleri arasındaydı.
TÜBİTAK Bilim Kurulu ve genel sekreterliği enstitü kuruluşu için arazi seçiminde aşağıdaki ölçütleri esas almaya karar vermişti.
· Sanayi bölgesinde olacak,
· Şehir merkezlerine yakın olacak,
· Elektrik ve su gibi temel ihtiyaçlar kolaylıkla sağlanabilir olacak,
· Üniversitelere yakın olacak,
· Kara deniz ve hava ulaşımına müsait olacak,
· En az 50 yıllık bir gelişme perspektifi paralelinde yeterli büyüklükte bir araziye sahip olacak.
Mehmet Nimet Özdaş 25 Haziran 1966 Cumartesi günü kendi arabasıyla Ankara’dan İstanbul a doğru gelirken Gebze’ye yaklaştığında sol tarafta Hannibal Tepesine kadar uzanan bir arazi parçası görür. Ve buranın enstitü çok ideal bir yer olduğunu düşünür. Bu yoldan defalarca geçmesine rağmen ancak o gün gözüne çarpmıştır. Zaman kaybetmeden gider ve araziye bakarlar. Arazi yoldan 200-300 metre içeride yaklaşık 4 km boyunda ve 450-500 metre eninde düz bir platodur. Üstelik onun ötesinde demiryolu ve denize kadar uzanan eğimli arazinin büyük kısmının da devlete ait olduğunu öğrenirler. Bu arazinin sadece güney sahil kısmında bir miktar zeytinlik vardır, bunun dışında arazi genel olarak bitki örtüsünden mahrumdur. Bu sevinçten havaya uçulacak bir durumdur.
Arazi sahiplerinden biri kendisine ait 2000 dönüm araziyi m2 si 2 TL’ den 4 milyon TL’ye satmaya hazır olduğunu söyler ve yazılı teklifini verir.
10 Aralık 1966 da 51 sayılı toplantıda enstitünün Gebze arazisinde kurulması kararlaştırılmıştır.
Gebze yöresi kadastro paftaları o tarihte henüz tamamlanmamış olduğundan ada parsellerin belirlenmesi gerekli istimlak paftalarının Gebze Belediyesi fen işleri müdürlüğünden alınması ancak 1968 yılı başlarında mümkün olabilmiştir.
1967 yılı
Bu yıl Prof. Dr. Mehmet Nimet Özdaş’ın 2 yıllık genel sekreterlik süresi dolmuş ve vazifesinden ayrılmıştı. Daha sonra 16.12.1967 de Bilim Kurulu üyesi olarak tekrar TÜBİTAK’a dönmüştür.
TÜBİTAK Bilim Kurulunca onaylanmış olan ve araştırma enstitüsü projesi DPT onayına sunulmuş ve oradan da onaylanıp 1967 yılı itibariyle Başbakanlık Bütçesi içinde yer verilmiştir.
1968 yılı
13-14 Nisan 1968 yılı 73 sayılı toplantı ile enstitü tesislerinin kurulması ile ilgili genel sekreterliğe bağlı bir inşaat bürosu kurulması, inşaat müdürünün görevlendirilmesi kararlaştırıldı.
Bu yılda inşaat müdürlüğü yetkilileri yapılacak enstitü tesislerinin planlamasına yönelik olarak; İsveç, Norveç, Danimarka, Hollanda, Belçika, Almanya ve Avusturya da bulunan farklı disiplinlerde yüze yakın araştırma enstitüsünü yerinde incelemiştir. Laboratuvar tipleri ve tesisat donanımları üzerinde incelemeler yapmışlardır.
Bu süreçte de yine Gebze’nin yanı sıra Kartal ilçesinde tespit edilen yerde satın alma hazırlık sürecine devam ile Çekmece nükleer araştırma merkezi arazisi içinde 1000 dönümden az olmamak üzere bir arazinin enstitü için ayrılması için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Başbakanlık nezdinde teşebbüste bulunulmuştur.
Elbette kuruluş yeri belirlenmesi iç siyasete de malzeme olmuş, kurulacak enstitünün kendisine yakın çevreye sağlayacağı olumlu etkilerin çekiciliği ile siyasiler tarafından ortaya atılan farklı kuruluş yeri önerileri de sürecin uzamasına etken olmuştur.
Gebze’nin seçimi, Genel sekreterliğin bu konudaki aşırı gayretleri ile mümkün olabilmiştir.
TÜBİTAK Bilim Kurulu üyesi seçildikten sonraki ilk toplantıda Prof. Dr. M. Nimet Özdaş neden hala enstitü için yerin seçilmediğini, Gebze de ki araziden vaz geçilip vazgeçildiğini sorar. Eğer bundan vazgeçilmişse bu araziyle genişleme hedefi doğrultusunda İTÜ’nün ilgilenebileceğini gündeme getirir.
Toplantıda yapılan uzun görüşmeler sonucu 24 Şubat 1968 tarihli Bilim Kurulu toplantısında net bir şekilde enstitünün yaklaşık 8000 dekar alana ve 3 km sahile sahip olan bugünkü arazide kurulmasına kesin olarak karar verilmiştir. Evet, başlangıçta hedef büyük tutulmuştur. Çünkü burada bir enstitüye ilave olarak ileride lisansüstü bir üniversitenin ve diğer bazı akademik kuruluşların kurulmasına elverişli bir arazi olduğundan burada zamanla bir BİLİM KENTİ doğabileceğine kanaat getirilmiştir. Ve Gebze yerleşkesinin ülkemizin bilimsel anlamda beyin göçüne de çözüm sunmak adına, profesyonel araştırmacı yetiştiren ve üniversite sonrası bilimsel eğitim kuruluşlarını da barındıran bir hüviyete sahip olabileceği değerlendirilmiştir.
Arazinin istimlak işleri içinde genel sekreterlikçe bir personelin görevlendirmesi 13-14 Nisan 1968 de gerçekleştirilmiştir. Genel sekreterlik istimlak için gerekli öneriyi gerekli makamlara sunsa dahi ilgili devlet bakanlığı ve siyasetçilerin farklı yer seçenekleri konusundaki ısrarları nedeniyle arazinin istimlak kararı uzun süre beklemiş, o da ancak Başbakan Süleyman Demirel’in doğrudan müdahalesi ile ancak 1968 yılının ekim ayında onaylanmıştır.
1969
Ancak süreç zorluklarla devam etmiş, 1969 yılında arazi nihayet TÜBİTAK adına tescil edilebilmiştir.
Yine Ocak 1969’da enstitünün yerleşme planı üzerinde İTÜ’den Prof. Dr. Gündüz Özdeş ve Prof. Dr. Kemal Ahmet Arû ile ODTÜ kampüsünün de mimarlığını yapmış olan Y. Mimar Mühendis Behruz Çinici’den oluşan mimarlar heyeti görevlendirilmiştir. Daha sonra Behruz Çinici ile anlaşma sağlanamadığından Temmuz 1969 da Proje yürütücüsü olarak Prof. Dr. Gündüz Özdeş yardımcılığına da Prof. Dr. Kemal Ahmet Arû getirilmiştir.
Araştırma Enstitüsünün organizasyon yapısı, görev tanımı ve enstitü müdür görev tarifi ve çalışma esaslarını içeren rapor 1969 ocak ayında tamamlanıp Bilim Kurulu onayına sunuldu. Bilim kurulu bir karar daha alarak o tarihe kadar araştırma enstitüsü şeklinde kullanılan adının “T.B.T.A.K. Marmara Bilimsel ve Endüstriyel Araştırma Enstitüsü” olarak belirlenmesini kararlaştırmıştır.
Bilim Kurulu 20 Mart 1969 -93 sayılı toplantısında enstitü kuruluş döneminde; bilumum inşaat, tesisat ve donanım ile kurumun örgütlenme işlerini yürütmek üzere Bilim Kurulu üyelerinden Hikmet Binark, Atıf Şengün ve Nimet Özdaş’ı enstitüyü kurmakla görevli kurucu komite üyeleri olarak atanmasına ve bu üyelerin kendi aralarından bir kurucu direktör seçerek görev tanımı ve çalışma şartlarını bilim kuruluna teklif etmeyi kararlaştırmıştır.
Nisan 1969 da da bu çerçevede komite üyeleri kurucu direktör olarak Prof. Dr. Mehmet Nimet Özdaş’ı seçmiş, Bilim Kurulu da 27 Nisan 1969 da 95 sayılı toplantısında bunu onaylamıştır. Ve kurucu komitenin çalışmaları için de İstanbul da bir büro kurulmasına ve enstitü inşaat müdürlüğününde kurucu komite emrine verilerek bu büroya nakline karar verilmiştir.
İnşaat müdürlüğü 15 Temmuz 1969 günü Gümüşsuyu cad.28/6 Taksim-istanbul da kurulan büroda çalışmaya başlamıştır. Büro Ayazpaşa da bulunan Tüten apartmanının cadde cephesindeki 3.katın tamamındaydı.
Gündüz Özdeş (Proje yürütücüsü); Kemal Ahmet Arû (Müşavir); Nahit Kutlutan (İnşaat müdür yardımcısı); Cüneyt Devrim (Ressam); Haluk Üner (Ressam); Nermin Özveren (Sekreter); Dinçer Altın (Odacı)
Bu büro Gebze yerleşkesinin faaliyete geçeceği 1972 yılına kadar devam etmiştir.
Enstitü mimarisi hakkında şu hususlarda Kasım 1969 da görüş birliğine varılmıştır.
· Tesisler ucu açık bir mahiyette, gelişmeye açık olacak.
· İnşai yönden birbirine benzer veya aynı üniteler kullanılacak.
· Yapılar tam bir esnekliğe sahip olacak, aynı binanın muhtelif enstitü hizmet ve fonksiyonlarını üzerine alabilmesi sağlanacak.
· Planlama modüler sistemde hazırlanacak.
Böylelikle Enstitü kompleksi hiçbir kuruluşun kopyası olmayan gelişime açık ve Türkiye’nin kendi ihtiyaçlarına özgü bir sentezin ürünü olarak tasarımlanmıştır.
Enstitü tesislerinin genel yerleşim planı 1969 yılında tamamlandı.
Tüm inşaat işleri tek bir müteahhide verilmek yerine ihtisas dallarına ayrılarak ihale edilmesi ilkesinde karar kılınmıştır. Bu ilke çerçevesinde inşaat işleri ENKA, Simko ve ISI Ltd. tarafından yürütülmüştür.
Bu çalışmalar doğrultusunda Gebze Yerleşkesi gelişim planı;
· 1969-1972 yılları arası inşaat fazı,
· 1972-1975 yılları arası yerleşme fazı,
· 1976 sonrası ise gelişme fazı olarak 3 aşamalı planlanmıştır.
Bu planlama çerçevesinde 1 yıl gibi bir sürede enstitü yapılarına ilişkin tüm yatırım projeleri hazırlanarak inşa aşamasına gelinmiş ve 14 Ağustos 1970 tarihinde bu yerleşkedeki ilk binaların (Ana idari bina ile Elektronik araştırma ve malzeme araştırma ünitelerinin) temeli atılmıştır. Temel atma töreninden çok kısa bir süre önce 10 Ağustos 1970’te yaşanan devalüasyon Başbakan’ın bu törene katılımını engellemiştir. Törene devlet bakanı, başbakanlık müsteşarı, Kocaeli valisi, TÜBİTAK bilim kurulu üyeleri, enstitü mensupları ve Gebzeliler katılmıştır.
1970
1970 yılı ortalarında tesislerin 1.etap inşaatının temel atma aşamasına gelinmiş ve ilk binaların temel atma töreni 14 Ağustos 1970 tarihinde gerçekleşmiştir. Bilim Kurulunun 7 Kasım 1970 tarihli toplantısında Enstitü kurucu komite başkanlığı devam etmek üzere enstitü müdürü olarak ta Prof. Dr. M. Nimet Özdaş görevlendirilmiştir.
Tesisin inşa sürecinden hemen önce yaşanan devalüasyonun inşaat maliyetleri üzerindeki etkisi ilerleyen süreçte gittikçe artmıştır. Yıllık bütçe imkanları inşaat planlamasını uygulamayı zorlamaya başlamıştır. Bu yüzden ilk olarak laboratuvar binalarının bitirilme hedefinden vazgeçmeden diğer inşaat işlerinin yavaşlatılması gerekmiştir. Bu zorluklara rağmen tesis planlamasında esneklik sayesinde projede bazı değişiklikler yapılarak bu engel aşılmıştır. Ana projede müdürlük ve idari bölümler için ayrı binalar öngörülmüşken Özdaş’ın teklifiyle müdürlük, idari bilimler, hesap merkezi ve bir konferans salonu tek bina altında birleştirilmiştir.
1972
Yerleşkede önce 1972 yılında Elektronik Araştırma Bölümü binası tamamlanmış, bunu zaman içinde Malzeme Araştırma Bölümü, Müdürlük, Beslenme ve Gıda Teknolojisi Araştırma Bölümü ve Kimya Bölümü binaları takip edecektir. Tesiste ilk ünite binaların tamamlanmasıyla Tatbiki Matematik, Elektronik ve Malzeme üniteleri aşamalı bir biçimde Gebze yerleşkesine taşınmıştır. Böylece Enstitünün ana yerleşkesi 1972 yılı haziran ayının son haftasında faaliyete geçmiştir. Enstitü tesisleri resmi açılış töreni Bilim Kurulu ve kurum çalışanlarının katıldığı sade bir törenle Tübitak’ın 9.kuruluş yıldönümü olan 24 Temmuz 1972 tarihinde gerçekleştirilmiştir.
Enstitünün faaliyete geçtiği gün Prof. Dr. Mehmet Nimet Özdaş’ın bilim kuruluna gönderdiği telgraf şöyledir.
“Marmara Bilimsel ve Endüstriyel Araştırma Enstitüsü’nün 29.06.1972(!) tarihinden itibaren Gebze’de, inşaatı tamamlanmış bulunan Enstitü Laboratuvarlarında çalışmalara başladığını bildirmekten büyük bir haz duymaktayım. Enstitümüz bundan böyle de Bilim Kurulunun direktifleri yönünde kalkınma özlemini şiddetle duyan ülkemizin yaratıcı gücünü ortaya koyacak ve ekonomik gelişme için çemberin kırılmasını sağlayacak kuruluşların başında gelmeyi amaç edinecektir. Şahsım ve bütün Enstitü personeli adına derin saygılarımı sunarım. Prof. Dr. Nimet Özdaş.”
1973
Bu yıl Yöneylem Araştırması ile Beslenme ve Gıda Teknolojisi üniteleri de Enstitünün Gebze’deki yeni tesislerine taşınmıştır. Artık tesis inşaatının 2.kademesine başlanmıştır.
Enstitünün kuruluş aşamasında ve ilk faaliyet yıllarında büyük emekleri olan Prof. Dr. M.Nimet Özdaş NATO Genel Sekreteri Bilim İşleri Başkan yardımcılığı ve NATO Bilim Kurulu Başkanlığına seçilmesi dolayısıyla 1 Temmuz 1973 de Enstitü Müdürlüğü görevinden ayrılmış, onun yerine Bilim Kurulu Kararı doğrultusunda 1984 yılına kadar görevde kalacak olan İTÜ Makine Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Lütfullah Ulukan Enstitü Müdürü olmuştur.
1974
1974 mayıs ayı itibariyle ana giriş kontrol bölümünün ve dahili beton çevre yollarının tamamı, orta aks ve bağlantıları ile lojman binalarının ise kaba inşaatı bitirilmiş durumdadır.
Kurumun insan kaynakları sermayesi de gelişmeye devam etmiş, 1972 de 148 olan personel sayısı 1974 başlarında 235’e ulaşmıştır.
1975
Enstitüdeki ilk bilgisayar 1975 yılında Elektronik araştırma ünitesine alınan Amerikan menşeli DEC firmasının PDP 11/45 modeli üründür. Enstitünün bilgisayarlaşma süreci daha sonra Yöneylem ünitesi ve enstitü muhasebesi ile devam etmiştir.
1970’te gerçekleşen devalüasyon sonrası başlayan mali sıkıntılar enstitünün planlanan hedeflerini de doğal olarak etkilemiş, bu imkansızlıklar enstitü yönetici ve çalışanlarını yıldırmamış, 1975 yılı aralık ayında kurulan Uygulamalı Fizik araştırma ünitesinin laboratuvar ihtiyaçları o yıllardaki döviz sıkıntısı nedeniyle başlangıçta karşılanamamış, bunun üzerine enstitü araştırmacıları ithal fiyatı pahalı bazı laboratuvar aletlerini kendi çabalarıyla üretmişlerdir.
1976
1976 yılına gelindiği zaman Enstitü de aşağıdaki 7 araştırma ünitesi faal halde olup, Makina Ünitesinin de faaliyete geçme hazırlıkları sürmektedir.
· Yöneylem araştırma ünitesi
· Elektronik araştırma ünitesi
· Malzeme araştırma ünitesi
· Tatbiki matematik araştırma ünitesi
· Beslenme ve gıda teknolojisi araştırma ünitesi
· Kimya mühendisliği araştırma ünitesi
· Uygulamalı fizik araştırma ünitesi
Fakat bir yandan ülkenin içinde bulunduğu iktisadi sıkıntılar enstitünün gelişimini de olumsuz etkilemektedir. Fiyatları dövize bağlı makine ve teçhizat alımları bir süre gerçekleştirilememiş, proje çalışmalarında aksamalar yaşanmış, yüksek enflasyon, toplumsal sorunlara rağmen çalışanlar projelerini sürdürmeye devam etmeye çalışmışlardır.
Enstitü tanınırlığının oldukça düşük olması da kurumun önünde engellerden bir olmuştur. 17 Şubat 1976 da kurumu ziyaret eden iş adamı Vehbi Koç’ta bu durumu vurgulamıştır.
“Bu memlekette çok şey yapılıyor veya yapılmak isteniyor, fakat kimsenin kimseden haberi olmadan randıman alınamıyor. (….) Türkiye’de sanayici olarak hiçbirimiz bugüne kadar ki yatırımıyla 200 milyon liraya mal olmuş Marmara Araştırma Enstitüsüne benzer tesisleri kuramayız. Bugün Türk sanayisinin %50’si devlete %50’si özel sektöre ait olduğuna göre, özel sektör sanayisinin Enstitü ile sıkı bir iş birliği yapması lazım demiştir.
O yıllarda ulusal ölçekte yayın yapan ve çok satan 7 gazete tarandığı zaman 1970 yılında temel atam töreni ve 1972 de açılış töreninin yalnızca bir gazetede çok kısa haberleştirildiği görülmektedir. Bu da enstitünün bilinirliğinin düşük olmasını gösteriyor. Tabi bunda tanıtım eksikliği yanında uygulanan korumacı politikaların bir sonucu olarak o yıllarda Türkiye sanayi sektörünün henüz güçlü bir şekilde Ar-Ge ihtiyacı hissetmemesinin etkisi de büyüktür. Enstitünün ilk yıllarında sanayi işletmelerinden proje almak çok nadir bir durum iken tanıtım faaliyetleri sonucu 1980’lerden sonra kuruma bazı araştırma projesi talepleri gelmeye başlamıştır.
1976 sonrası
Kuruluş ve ilk faaliyet yıllarında yaşanan sorunlar ve iktisadi koşullardan kaynaklı olumsuzluklara rağmen Enstitü için verilen çabalar daima kararlılıkla sürdürülmüş, başlangıçta tasarlanmış bulunan inşaat ve yerleşme evreleri biraz gecikmeli olsa da tamamlanmış ve artık gelişme evresine geçilmiştir. 1983 yılan gelindiğinde artık Gebze yerleşkesinde Temel Bilimler Araştırma Enstitüsü adıyla ikinci bir enstitü kurulmuştur. 1985 yılına gelindiğinde bu iki enstitü TÜBİTAK Gebze araştırma merkezi (TÜGAM) adı altında birleştirilmiştir.
1986 yılında ise bu yapı ortadan kaldırılmış ve iki enstitülü sisteme geri dönülmüştür.
Ve nihayet 1989 yılına gelindiğinde 26 Ağustos 1989 tarihinde her iki enstitü Marmara Bilimsel ve Endüstriyel Araştırma Merkezi adı altında yeniden birleştirilmiştir.
Kurum 1990 yılında bugünkü adını almış olup, faaliyetlerini halen TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (TÜBİTAK MAM) adı altında sürdürmeye devam etmektedir.
Sonuç:
1969 yılında iki idealist insan (Prof. Dr. Mehmet Nimet Özdaş ve Y. Müh. Mim. Kemal Nahit Kutlutan) enstitünün bomboş ve otlar bürümüş arazisinin önündeydi ve ümitle azimle ileriye bakıp “TAMAM biz bunu yapacağız” demişlerdi.
Her şeyin temeli, başarının olmazsa olmaz koşulu inanmaktı. Onlarda da o inanç fazlası ile vardı.
Sonuçta aşama aşama TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM) Gebze yerleşkesinde faaliyete geçmişti.
Türkiye’de bilim ve teknolojiyi teşvik etme, yönlendirme ve popülerleştirmeyi amaçlayan, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının ilgili kuruluşlarından, özel hukuk hükümlerine tabi bir kurum olarak; Türkiye’de müspet bilimlerde araştırma ve geliştirme faaliyetlerini ülke kalkınmasındaki önceliklere göre geliştirmek, özendirmek, düzenlemek ve koordine etmek; mevcut bilimsel ve teknik bilgilere erişmek ve erişilmesini sağlamak amacı gütmektedir.
Başlangıçtaki misyonu; bilimsel araştırmaları ve genç bilim insanlarını desteklemek iken, bugün bünyesinde barındırdığı onlarca birimle birlikte, tarım politikalarının yönlendirilmesinden, Ar-Ge projelerinin desteklenmesine kadar farklı alanları kapsayan bir misyona sahiptir.
Kurum, Türkiye’de bilimi popülerleştirmek ve insanları bilinçlendirmek amacı ile üç adet aylık popüler bilim dergisi (Bilim ve Teknik, Bilim Çocuk, Meraklı Minik) yayınlamaktadır. Ayrıca internet üzerinden yayın yapan Bilim Genç dergisi de 2015 yılından beri hizmet vermektedir. Bununla birlikte Tübitak Popüler Bilim Kitapları tarafından 1000’i aşkın popüler bilim kitabı yayınlanmıştır.
Ayrıca, doğrudan Türkiye’deki bilim camiasına hitap eden 12 adet hakemli (Bilimsel Dergi) çıkartmaktadır.
Yine, 1972 yılında Elektronik Araştırma Bölümünün bir küçük odasında az sayıda kitap ve iki kütüphaneci ile faaliyete başlayan kütüphane, koleksiyon geliştikçe önce Malzeme Araştırma Ünitesinde sonra Beslenme ve Gıda Teknolojisi Ünitesinde yer almış ve zaman içinde envanterindeki eser sayısı arttıkça enstitü içinde bulunan daha geniş mekanlara taşınmış ve nihayet 1992 yılında mevcut müstakil binasına taşınmıştır. 1993 yılında kütüphaneye TÜBİTAK Bilim Kurulunun ilk başkanı olan Ord. Prof. Dr. Cahit Arf’ın adı verilmiştir.
Evet, enstitünün ilk kurulduğu yıllarda Elektronik araştırma bölümünün bir salonunda bulunan, kalorifer yanmazken evden getirilen elektrik sobasıyla çalışılan, içindekilerin engel tanımayan heyecan ve görev aşkına sahip oldukları bu kütüphane, bugün fen bilimleri alanında bölgenin en zengin koleksiyonlarından birine sahiptir.
Başarı asla tesadüf değildir.
Başarının sırrı; önce inanmaktır.
Kararlılıktır.
Planlı bir şekilde yılmadan mücadele etmektir.
Süreç yönetimidir.
Hedefe kilitlenmektir.
Zorluklardan yılmamaktır.
Mücadele etmektir.
Asla pes etmemektir.
Ve bunun sonu mutlak başarıdır.
Sınırlı doğal kaynakları olan ülkemiz için sanayileşme ve üretim tek seçeneğimizdir. Buna rağmen ülkemizde sanayileşme ancak 1960’lardan sonra başlayabilmiş durumdadır. Diğer rakip ülkelerin 18.yüzyılda sanayileşme hareketine girdiği göz önüne alınırsa aramızda 200 yıl mesafe vardır. Bu farkı ancak Ar-Ge çalışmaları ve inovasyon ile telafi edebiliriz.
Günümüzde ülkemizin ihracatının %94’ ünün sanayi ürünlerinden oluştuğunu görmekle beraber, sanayi ürün ihracında henüz teknolojik yoğunluğa sahip katma değeri yüksek ürünlerin payının düşüklüğü gerçeği karşımızdadır.
Yapılacak şey, bıkmadan usanmadan çok çalışmaktır.
1934 yılında Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, kendisine olan beğenilerinin bir ifadesi olarak; MÖ.183 yılında Gebze’de (Libyssa’da) ölmüş olan dünyaca ünlü Kartacalı komutan ve devlet adamı Hannibal’in mezarının bulunmasını ve etrafının düzenli bir park haline getirilerek, üzerine bir anıt dikilmesini istemişti.
Mezarın yeri belirlenemese de anıt dikilmesi isteği Atatürk’ün doğumunun 100. yıldönümü olan 1981 yılında Gebze’de artık TÜBİTAK arazisi içinde bulunan Hannibal Tepe’de gerçekleşmiştir.
Şimdi sizlere TÜBİTAK MAM’ arazisindeki Hannibal’ın Anıtı’ndan Atatürk’ün sözleriyle sizlere veda ediyoruz.
İlk işimiz milleti çalışkan yapmaktır.
Milli hedef belli olmuştur. Ona ulaşacak yolları bulmak zor değildir. Denebilir ki, hiçbir şeye muhtaç değiliz.
Yalnız bir tek şeye çok ihtiyacımız vardır: ÇALIŞKAN OLMAK!
Çalışmak demek boşuna yorulmak terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü uygar buluşlardan azamî derecede istifade etmek zorunludur.
Kaynakça: TÜBİTAK MAM’IN DOĞUŞU VE Enstitünün Kuruluşu- Doç. Dr. Ebubekir Ayan
Nedret Demir/ Yazar
Bilişim ve Teknoloji Vakfı (BTV)
Yönetim Kurulu Başkanı