OSMANLI DEVLETİ KOCAELİ SANCAĞINDA KURULDU
Antik çağdan günümüze imparatorluklara başkentlik yapan Kocaeli bölgesi tarih boyu hep önemini korumuş. İslam orduları İstanbul’u fethe gelirken Kocaeli bölgesinden geçmişler. Selçuklular Malazgirt zaferinden hemen sonra İznik’i fetih ederek başkent yapmaları Türk İslam medeniyeti tarihinde Kocaeli bölgesinin önemini göstermiş. Vakıflar medeniyeti tarihimizde Osmanlının kaptan paşa eyaletine bağlı Kocaeli sancağı önemli bir yere sahiptir. Osmanlının kuruluşuna beşiklik eden Kocaeli sancağının merkezi İzmit, sancağa bağlı kaza merkezleri Kandıra, Şile, Gebze, Üsküdar, Beykoz, İznik, Yalova, Orhangazi, Adapazarı, Taraklı ve Geyve kazalarından oluşan adı gibi Koca bir ildir.
Kocaeli sancağının idari sınırları bugünkü Kocaeli, Sakarya ve Yalova illeri ile Bursa’nın İznik ve Orhangazi, İstanbul’un Anadolu yakasındaki başta Üsküdar, Kartal, Beykoz ve Şile ilçeleri olmak üzere tüm bölge ve ilçeleri kapsayan geniş bir alandı.
Prof. Dr. Halil İnalcık’a göre 1302 yılında Yalakabad – Koyunhisar kalesinin fethi ile Osmanlı devletinin kuruluşuna beşiklik eden Kocaeli sancağı 1329’da Gebze Eskihisar Kalesi ile Darıca arasında yapılan tarihi Palekanon Savaşı ile Bizans İmparatorluğu ordusunu yenerek Osmanlı Kocaeli bölgesinde Dünya devleti haline gelmiştir. Bu savaşta Bizans İmparatoru Darıca Bayramoğlu Yelkenkaya önündeki iskeleden İstanbul’a kaçarak canını zor kurtarmıştır.
Kocaeli yolların kavşak noktası sahillerindeki liman ve tersaneler ile Osmanlı’nın gelişip büyümesinde çok önemli rol oynadı. Başta sultanlar, vezirler ve devlet adamları olmak üzere hayırseverlerin fethedilen yerlerde kurduğu vakıflar Osmanlıyı bu coğrafyada kalıcı hale getirdi. Osmanlı Vakıf Medeniyetini incelediğimiz de Kocaeli sancağındaki kurulan vakıflar; kale, köprü, suyolu, çeşme, saray, köşk, han, hamam, kervansaray, kütüphane, hastane, cami, mektep ve medrese gibi asırlara meydan okuyan mimari eserler, insanlığın ortak mirası ve hafızası olarak Kocaeli sancağına değer kazandırmıştır.
KOCAELİ SANCAĞINDA VAKIFLAR MEDENİYETİ TARİHİ
Sanayi yönüyle ön plana çıksa da Kocaeli’nin tarihi ve kültürel değerlerini görmezden gelmek doğru olmaz. Çünkü asırlarca ayakta kalan bu tarihi ve kültürel değerler, şüphesiz şehre kimlik kazandıran asıl değerlerdir.
Osmanlı’dan Cumhuriyete Kocaeli’nin kentleşme sürecine baktığımızda Kocaeli’de kurulan vakıfların bölgeye çok büyük katkısı olduğunu görürüz. Osmanlı arşiv belgeleri incelendiğinde Kocaeli bölgesi adeta bir vakıflar şehri olarak dikkat çeker. Kocaeli’nin şehirleşmesinde hayırsever devlet adamlarının kurdukları vakıfları tanımak ve koruyup gelecek kuşaklara emanet etmek, vakıf bilincini yaşatmak açısından oldukça önemli.
Orhan Gazi 1329’da İznik’ten gelerek Gebze bölgesini fethettiğinde ilk iş olarak vakıflar kurmuş, cami yaptırmıştır. Aynı geleneğin devamı çerçevesinde İznik’te de mescit ve medrese yaptırmıştır. Toplumun ihtiyaçlarının karşılamak amacına yönelik olan bu imar faaliyetleri vakıflar aracılığı ile yürütülmekteydi. Elbette vakıfların şehirlerin birçok ihtiyacını karşılanmasındaki katkısı tartışılmazdı.
Şimdi vakıf ruhu ile Kocaeli Sancağı’nda tarih ve kültür mirası turuna çıkarak vakıflarımızı ve vakıf eserlerin birlikte keşfedelim.
SELÇUKLU’DAN OSMANLI’YA KOCAELİ BÖLGESİ
İslâm fetihlerinin İstanbul’a yönelmesi İzmit’i de etkiledi. İlk olarak 669 tarihinde Muâviye zamanında İstanbul’a gelen ve 674-678 tarihleri arasında dört yıl boyunca İstanbul’u kuşatma altında tutan İslam ordusu donanması İzmit’i kuşattıysa da bir sonuç alamadı. 781 tarihinde Halife Mehdî-Billâh’in oğlu Hârûnürreşîd’in kuşatması sırasında İzmit ilk defa Müslümanlar tarafından ele geçirildi. Ancak Bizans’ın her yıl vergi ödemesi şartıyla barış yapıldı.
Yarım asır sonra Anadolu’nun fethine başlayan Türkler, kısa bir süre içinde İzmit’e ulaştılar. 1081’de Süleyman Şah’ın idaresinde bulunan İzmit 1085’te yeniden Bizans’ın hâkimiyetine geçti. Osmanlı Beyliği’nin Anadolu’nun kuzeybatısında yayılmaya başlaması üzerine Türk akınları İzmit’e kadar uzandı. 1329’da Orhan Bey ile İmparator III. Andronikos arasında Gebze Darıca arasında bugünkü Eskihisar Kalesi’ndeki Pelekanon mevkiinde cereyan eden savaş şehrin kaderini de belirledi. İmparator, ağır yenilgiye uğradı. İzmit ise 1337’de Osmanlıların eline geçti.
KOCAELİ’DE TARİH VE KÜLTÜR MİRASI VAKIF MEDENİYETİ TURU
Osmanlının ilk sancak merkezi Kocaeli sancağındaki vakıf medeniyetimizi araştırmaya devam ediyoruz. Kocaeli Sancağı’nda birçok vakıf kurulmuş veya Bursa ve İstanbul’da kurulan vakıflara gelir olmak üzere köyler, dükkânlar, çiftlikler, kişilere ait mülkler vakfedilmiştir. Kocaeli sancağında vakıf kuranlar sadece Orhan Bey ve Süleyman Paşa değildir. Onların başlattıkları gelenek daha sonraki yıllarda üst düzey yöneticilerden halka kadar birçok kişi tarafından devam ettirilmiştir. Bu vakıflara Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa’yı, Çandarlı Halil Paşa’yı, Kadı Fazlullah’ı, Çoban Mustafa Paşa’yı, Yakut Paşa’yı, Hatice Hatun’u, Hafsa Hatun’u, Şeyh Muhyiddin Halife’yi örnek vermek yeterli olacaktır.
Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün bilgi ve belgelerine göre, Osmanlı döneminde merkezi Gebze’de olan ve birçok mal varlığı bulunan Osmanlı vakıf sayısının 10 olduğu başta yerlerde kurulduğu halde Gebze’de mal varlığı olan vakıf sayısı ise 9 olduğu görülmekte. Bilgi ve belgesi bulunamayan çok sayıda vakfın Gebze belgesinde mal varlığı olduğu bilinmekte. Toplam 19 vakfın Gebze’de faaliyet gösterdiği bunlar içerisinde Çoban Mustafa Paşa Vakfı’nın çok ayrı yeri olduğu tarihi belgelerde ortaya çıkmaktadır.
Tam anlamı ile bir vakıf adamı olan Çoban Mustafa Paşa’nın Gebze bölgesindeki külliyesi ve vakıf malları 500 yıldan beri insanlığa hizmet vermektedir. Mustafa Paşa’nın sadece Gebze bölgesinde değil, başta İstanbul olmak üzere, Eskişehir il merkezindeki Kurşunlu Camii ve külliyesi, Gebze’deki Mustafa paşa külliyesinin adeta bir kopyası konumundadır. Filibe, Silistre gibi Bulgaristan’da birçok yerde vakıf malının olduğu bilinmekte. Makedonya’nın başkenti Üsküp’te de adına yapılan Mustafa Paşa Camii ve Makedonya’nın bir ok bölgesinde vakıf mallarının olunduğu tarihi belgeseller ile ortaya çıkmaktadır. Rodos’un fethini gerçekleştiren Mustafa Paşa’nın Rodos’ta da çok kıymetli vakıf mallarının olduğu bilinmekte.
İzmit’e baktığımızda özgünlüğünü koruyabilmiş bir Mimar Sinan yapısı olan Pertevpaşa Camisi ile karşılaşırız. Pertev Mehmed Paşa’nın vasiyeti üzerine, 1572’de yapımına başlanmış, 1579’da bitirilmiş bir külliye olan bu yapıdan geriye sadece cami ve okul kalmıştır. Hamam ise kalıntı halinde bulunmaktadır. Yapıldığı dönemde külliye, Yeni Cuma Mahallesi’nde, caddenin iki yanına dizili, cami, hamam, çeşme, okul, imaret yapılarından oluşmaktaydı. Osmanlı ordusunun sefer yolları üzerindeki konak noktasında yapılan külliye, daha çok ordunun ihtiyacı için kullanılmıştır.
Üsküdar Hurufat Defterlerine Göre 18.yy.’da Gebze nahiyesinde 20 adet cami, 8 adet mescit, 3 adet zaviye, 3 adet mektep ve 1 adet muallimhâne olmak üzere 35 adet vakıf eserleri olduğu ortaya koyulmuştur. Gebze’nin kentleşmesinde büyük katkısı olan vakıflar ve vakıf eserlerinin korunması milli ve manevi bir görevdir. Kültür ve medeniyet tarihimizde vakıfların büyük hizmetler yapmışlardır. İslam hukukuna göre vakıflar özel mülke konu olsalar da gördükleri fonksiyon itibariyle birer kamu kurumu niteliğindedirler. Bu bakımdan vakıflar aynı zamanda sosyal yapının da çok önemli bir belirleyicisi durumundadır.
Gebze’nin şehirleşmesinde hayırsever devlet adamlarının kurdukları vakıfları tanımak ve koruyup gelecek kuşaklara emanet etmek gerekiyor. Gebze’nin fethinden hemen sonra Gebze fatihi Sultan Orhan’ın Gebze de kurduğu vakfı ile Gebze bölgesi bir vakıf toprağı olmuştur. Sultan Orhan’ın kurduğu bu vakfın Gebze’nin Türk İslam şehri olmasında etkisi büyüktür. Gebze ikinci kez Çelebi Sultan Mehmet tarafından fethedilince Darıca bölgesi Sultan Mehmet’in Bursa’da kurduğu vakfına bağlanmıştır. Bu dönemde bizzat devlet erkânı tarafından kurulup geliştirilen vakıf müessesinin misalleri olarak Gebze’de Osmanlı dönemi boyunca çok sayıda vakıf kurulmuş veya bazı yerleşim yerleri başka beldelerdeki vakıflara gelir olarak vakıf edilmiştir. Osmanlı döneminde Gebze de kurulan vakıflardan bazıları Kültür ve medeniyet tarihimiz de vakıfların önemini göstermekte.
GEBZE’DE VAKIF MEDENİYETİ
Gebze’nin fethinden hemen sonra Gebze fatihi Sultan Orhan’ın Gebze de kurduğu vakfı ile Gebze bölgesi bir vakıf toprağı olmuştur. Sultan Orhan’ın kurduğu bu vakfın Gebze’nin Türk İslam şehri olmasında etkisi büyüktür. Gebze ikinci kez Çelebi Sultan Mehmet tarafından fethedilince Darıcı bölgesi Sultan Mehmet’in Bursa’da kurduğu vakfına bağlanmıştır. Bu dönemde bizzat devlet erkânı tarafından kurulup geliştirilen vakıf müessesinin misalleri olarak Gebze’de Osmanlı dönemi boyunca çok sayıda vakıf kurulmuş veya bazı yerleşim yerleri başka beldelerdeki vakıflara gelir olarak vakıf edilmiştir. Osmanlı döneminde Gebze de kurulan vakıflardan bazıları Kültür ve medeniyet tarihimiz de vakıfların önemini göstermekte. İşte o vakıflardan bazıları:
Gazi Çoban Mustafa Paşa İmareti ve Vakfiyesi
Gebze’nin kentleşmesine büyük katkısı olan en önemli Vakıf Çoban Mustafa paşa vakfıdır. Bu vakfın vakfiyesindeki bilgiler vakıf medeniyetinin önemini gösteriyor. Vakfiye de yer alan bilgiler den bazıları “1523 yılında Gazi Mustafa Paşa’nın kurduğu imaret vakfı bir cami, 16 hücreli bir medrese 13 hücreli bir hangah, 12 adet sofra hücresi olan 7 tabhane, 1,kervansaray, 2, ahur, 1 kiler, 1 mutfak, 1 yemek salonu, 1, fırın, 1 odun ambarı, 1 türbe ve 2 oda kütüphaneden müteşekkil önemli bir vakıf eserdir. İlk kuruluş döneminde Mustafa Paşa bu Külliyenin kütüphanesine 46 cilt tefsir 30 cilt hadis şedhleri, 25 cilt usul ve furu’metin ve şerhleri 17 cilt fetva, 47 cilt kelam ve saire olmak üzere 165 kitap vakfetmiştir. Ancak vakfın bütün mal varlığı bu kadar değildir. Vâkıfın gerek burada gerek diğer bölgelerinde kendisine gelir alanı olan çok sayıda müştemilatı vardır. İlk dönemlerde Gebze’nin önemli kısmı bu vakfın arazidir. Gazi Mustafa Paşa, kurduğu vakfa gelir olsun diye birçok dükkân ve diğer akarı vakfetmiştir. Bunlar Gebze’de bulunan 98 adet dükkân, Bozahane, başhane ve bir aşçı dükkânı, Eskihisar köyünde beş fırın, Bulgaristan Filibe’de değirmenler, Edirne’de bir handır. Gebze belediyesi Mustafa Paşa Külliyesi’nin vakfiyesini kitap haline getirerek kalıcı bir kültür hizmeti yapmıştır.
Akça Kocaoğlu İlyas Bey Vakfı
Orhan Gazi’nin kumandanlarından Akçakoca’nın oğlu ve Gebze’nin ilk kadısı olduğu rivayet edilen İlyas Bey Gebze’de bir zaviye, mescid ve mektep yaptırarak bunları vakfetmiştir. Vakfın 18. Yüzyılda Gebze ye bağlı Kartal ve Şeyh kavağı nahiyeleri ve mezra arazisi, Kocaeli Fatihi İlyas Bey Vakfı toprağıdır.
Mehter Sinan Vakfı
Gebze’de Mustafa Paşa mahallesindeki Mehter Sinan Mescidi vakfıdır. Bugün ne bu Mescid ne de vakıftan hiç bir iz ve eser yoktur.
Darıca Dergâh-ı Mualla Yeniçerilerin Para Vakfı
Dergâh-ı Muallam Yeniçerilerinin kurduğu bir para vakfıdır. Kredi müessesesi vazifesi görerek, medrese talebelerine burs veren bir vakıftı.
Sultan Orhan Vakfı
Gebze fethedilince Sultan Orhan Gazi, Gebze’de kendi kurduğu vakıf, Gebze’nin ilk vakıflarından biridir. Sultan Orhan Vakfı’na çeşitli gelir kaynakları ayrılmıştır. Danişmend köyü, Denizli köyü sığırlık merası ve bugün Tuzla ilçesi Sultan Orhan vakfı mülküdür.
Kadı Fazlullah Efendi Vakfı
Akçakoca Gazi’nin oğlu Gebze fatihi İlyas Bey’in damadı olduğu rivayet edilen Gebze’nin ilk kadısı Kadı Fazullah Efendi’nin kurduğu vakıftır. Çeşitli yerlerde mal varlığı vardır. Bunlar 16. yüzyılda çeşitli tarlalar, çok sayıda dükkânlar, bir bağ bahçe yeri, bostanlık, dolap kuyusu ve bir handır. Ayrıca 1742 tarihinde bu günkü Pendik ilçesindeki bir han da bu vakfın gelirleri arasında yer almaktadır. Bugün ne bu vakıf vardır, ne de vakıf malları. Gebze’nin ilk hâkimi Kadı Fazullah’ın türbesi Anibal kavşağında, 800 yıllık tarihi ağaçların altında, Fatiha okuyacak ziyaretçi beklemektedir.
Kutbettin Seydi Çelebi Bin Kemalettin Vakfı
Kadı Fazlullah’ın torunlarından olan Kutbeddin ve Seydi Çelebi Gebze’de bir zaviye ve kütüphane yaptırarak insanlığa hizmet etmek için vakfetmişlerdir. Bu kütüphanede çok sayıda vakıf edilmiş kitap bulunmaktaydı Ayrıca İznik de bir hamam merkezi Gebze olan Kutbettin Çelebi vakfının mülküydü. Kutbettin Çelebi’nin Türbesi Gebze’de otel Atasayan’ın önünde yol yapımı sırasında dönemin belediye başkanı Mehmet Üstündağ tarafından yıkıldığı otelin yanındaki ara sokağa Ziya Fırat başkanlığı zamanında Kutbettin Sokak adı verilerek yaşatıldığı bilinmekte
Kutbeddin Bin İsmail Bin Hoca Fazullah Vakfı
Nehrike köyünde binası, fırın ve iskelesi olan bir değirmen, parlu köprüsü yakınında iki değirmen, Küçügen suyu üzerinde bir değirmeni bulunan, Merkezi Gebze’de olan bir vakıftı. Vakıflar Genel Müdürlüğü kayıtlarında yer alana Vakfiyede yaşamakta bu vakfın bugün ne mal varlığı ne de kendisi ortada yoktur.
Fenarizade Vakfı
Çotak köyünün gelirlerine sahip olan bu vakıf, bu karyenin öşr-ü bostan, öşr-ü kovan, rusum-ı raiyyet ve sair rusumları denetlemekteydi. Ayrıca vakıf 1836 yılında Gebze’ye bağlı bulunan Cuma köyünün 24 tarlanın üçte birer hissesine, Haremeyn-i şerifeyn Evkafı ile birlikte sahipti.
Gemiciler Vakfı
Sultan Orhan, Marmara Denizi ve özellikle Diliskelesi-Hersek arasındaki gemiciliğin gelişmesi için bugün Dilovası’na bağlı Gemiciler köyünde bulunan beş çiftliğini bu vakfın geliri olarak vakıf etmiştir. Bugün ne bu vakıf ne de vakıf malları ortada yoktur.
Osmanlı Vakıf sistemi gerek ekonomi gerek sosyal yapının birçok alanına nüfuz etmiştir. Vakıf sistemi tımar sistemi içine de girmiş ve önemli miktarda mali kaynakları denetlemiştir. Mevcut vakıf köyleri ile var olan ilişkiler sadece para yönlü olmamıştır. Vakıf gerek camileri ve imaretleri ve gerek medreseleri ile de sosyal hayatın her yönünde etkili olmuş Gebze’nin kentleşip gelişmesinde devlet ve millete büyük hizmetler etmiştir. Bu vakıfları kuran hayırsever vakıf insanlarını rahmet minnet ve şükranla anıyoruz.
EVLİYA ÇELEBİNİN KALEMİNDEN İZMİT’İN FETHİ
Ünlü gezginimiz Evliya Çelebi, İzmit’in fethini ve İzmit adının nereden geldiğini şu cümlelerle anlatır:
“Bu İzmit Kalesi İstanbul Rumlarının elinde iken 1339 yılında Orhan Gazi zamanında fethedilmiştir. Fethinde zorluk çekildiği için fetih sonrası kale yer yer yıkılmıştır. Bundan amaç kâfirlerin gücünü kırmak ve bir daha bu kaleyi alma umutlarından vazgeçirmektir. Halen yıkıntı artığı olarak deniz kıyısında dört köşe, bir kapılı büyük bir kulesi var. İçinde dizdarı ve neferleri var ise de içi gemi alayı ve kerestelerle doludur. Orhan bu kaleyi fethetmek için önce Koca Bey’i kumandan atayarak ‘İznimdir var git’ buyurmuş. İşte İzmit de ‘İznim git’ sözünün değişmesinden meydana gelmiştir, derler. Bazıları da ‘İzmagit’ veya ‘İzimgit’ derler. İznikmid adı zamanla İzmit’e dönüşmüştür.”
Sultan Orhan Gazi, bölgenin idaresini oğlu Gazi Süleyman Paşa’ya bıraktı. Başta Orhan Gazi ve Gazi Süleyman Paşa kurdukları vakıflarla bölgeyi geliştirdiler. Vakıf eseri olarak yapılan han, hamam, cami, medreseler ile bölge büyük gelişme kaydetti. Ünlü tarihçi Âşık Paşazade, Orhan Bey devrinde İzmit’in merkez olduğu Kocaeli Sancağı’nın teşkil edildiğini yazar. Osmanlı İmparatorluğu’nun idari yapılanmasına dair bir terim olan sancak, Osmanlı Devleti’nde bir bölge veya gelir getiren has anlamına gelir. 16. Yüz yılda Kocaeli Sancağı; İzmit, Kandıra, Şile, İznik, Adapazarı ve Karasu, Yalova ve Beykoz nahiyelerini kapsıyordu.
KOCAELİ’DE SU VAKIFLARI MEDENİYETİ
Yüce Allah, İbrahim Suresi’nin 32. ayetinde, “Gökleri ve yeri yaratan, gökten su indirip onunla size rızık olarak türlü türlü ürünler çıkaran Allah’tır; izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize veren, nehirleri sizin için faydalı olacak şekilde yaratan O’dur.” diyerek suyun insan oğlu için vazgeçilmez olduğunun altını çizer. Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de defalarca karşımıza çıkan suyun önemine dikkat çeken ayetler, İslam’ı kendine yol olarak belirleyen Osmanlı’nın hayat tarzına da sirayet etmiş ve vakıf kültürü ile suyu insanların hizmetine sunmaya gayret etmiştir.
Vakıf, İslam hukukundan sırf Allah rızası için bir malın, bir servetin sürekli olarak bir amaca yönelik, zengin kişiler tarafından kurulan ve ihtiyaç içinde bulunan kimselere faydalanmaları için sunulan müesseselerin adıdır. Yani vakıflar için kişinin kendi mülkünü Allah’ın mülkü olarak tayin etmesi de diyebiliriz. Osmanlı dönemi vakıf eserlerinin sadece isimlerini bile saymak kitaplara konu olur. Bu eserler arasında neler yoktur ki… Ama biz sadece insanlara su ulaştırmak için yapılmış olanlara baktığımızda bile büyük bir zenginlik, büyük bir çeşitlilik görüyoruz: çeşme, sebil, selsebil, şadırvan, fıskiye, havuz, kuyu, hamam, ılıca, hela, gasilhane, çamaşırhane, suyolu, sarnıç…